top of page

AURA

logo.png
06.jpg

BLOG・BLOG・BLOG・

  • Yazarın fotoğrafı: Cemile Togay
    Cemile Togay
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Kas 2024

Aşk hep bir keşif yolculuğu mudur?


Aşkı keşfetmek teslimiyet meselesi midir?  Aşkı keşfetmek hem bir yolculuk hem de teslim olmaktır. Karşılıklı güven, bir araya gelen iki insanın birbirine karşı duyduğu derin ve anlamlı bir teslimiyet ile mümkündür. Aşk, kendimizi en çok duyurduğumuz, ifşa ettiğimiz deneyimlerimizdir. Bundan olsa gerek aşk hep çok özel bir yere sahiptir. Aşkın mutluluğu kanatlandırırken, yarası derindir.


Aşk tanımlanması güç olan fakat bir o kadar da gerçek bir deneyimdir. Âşık olduğumuzda sadece kendi hayatımızı anlamlı kılmaya çalışmayız, âşık olduğumuz kişinin hayatı için de birçok çaba içerisine gireriz. Onun bir gülüşü, bir öpüşü günümüzü güzelleştirmeye yeter. Aşk basit bir çekim gibi görülebilir ama aşk bunun ötesine geçebilmektir. Aşk kendini tüm zayıflıklarınla, kırgınlıklarınla açmak, incinmekten korksan da sevme cesaretini göstermen demektir. O sevgi ruhunda büyür; en saf hayallerinle karşılaşır, tanışır; bir çift gözü görmek için can atar. Aslında aşkı keşfedersin ve başka bir dünyaya adım atarsın. Ama aşk sadece karşı dünyaya adım atmak değildir. Kendini tanıma fırsatı da verir. Bazen kendinle ilgili bir keşfe çıkarsın. Neyi sevip sevmediğini karşındakinden öğrenirsin. Kendine ne kadar yakınsan karşındakine de o kadar yakınsındır. Aşkı keşfetmek, bu yolculuğun içinde kaybolmak ve her kaybolduğunda biraz daha kendini bulmaktır.


Aşk her zaman gülleri, begonyaları, şebboyları görebileceğiniz bir bahçe değildir. Eğer aşıksanız bazen tartışacaksınız, bazen anlaşamayacaksınız, bazen mutsuz olacaksınız bazen de kendinizi açıklamak için bir derman bile bulamamış hissedeceksiniz. Aşkın sonuna geldiğimizi anlamak çoğu zaman içsel bir hissiyattır. Aşkın sonuna yaklaştığınızı anlamak bazen zor olabilir. Duygular, anılar, deneyimler bazen sonu görmemizi engeller. Aşk için çaba göstermek daha da zor bir hale gelmiştir.


BİRBİRİNİZİ DUYUN, DİNLEYİN, ANLAMAYA ÇALIŞIN. BİRBİRİNİZLE TARTIŞIN, İTİRAZ EDİN. AMA BUNLARI YAPARKEN AYRI KALMAYIN. HEP BİR ARADA OLUN. BİR ARADA OLMAKTAN VAZGEÇMEYİN.

 
 
  • Yazarın fotoğrafı: Cemile Togay
    Cemile Togay
  • 1 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Kas 2024

Gündelik akışa ayak uydurmuş, rutinlerinize hapsolmuş hissediyor musunuz?


Kimi zaman kendimizi küçük sorumluluklarımızdan, evhamlarımızdan, içinde hapsolup kaldığımız gündelik hayattan çekip almak isteriz. Her günümüz diğerinin aynısıdır. Gözlerimiz hep yorgun; çalışma hırsımız, yetiştirme becerimiz hep sabittir. Çaba ister. Gündelik hayata hapsolmuşuz ve gerçek anlamda yaşamayı unutmuşuzdur. Bu düzenin arasında kayboluruz. Kendimizi sorgulamaya, duygularımızı keşfetmeye ve yeni düzene kucak açmaya vakit bulamayız. Sürekli olarak yapmamız gereken şeyler olduğumuz kişiye dönüşür. En değerli şeyleri keşfedemez, gerçek anlamda yaşamayı kavrayamaz hale geliriz. Kim olduğumuzu ve ne istediğimizi unutmaya başlarız.


Nasıl olur da gündelik hayata hapsolmaz hale gelebiliriz? Gündelik hayatın getirdiği telaş, sorumluluklar, alışkanlıklar dışında bir hayat sürmek gündelik hayata hapsolmadığımız anlamına gelmesin. Sadece bunlar yeterli olmayacaktır. Her anı, deneyimi, her duyguyu derinlemesine yaşayabilmek ve rutinlerimizin gölgesinde kaybolmamaktır. Gündelik hayatımızın akışı zaman zaman planlı ve düzenli olsa da bu bir tür tuzak gibidir. Zaman hızlı geçer, günler birbirini takip eder ve hiç anlamadan cumartesi çoktan gelip geçmiştir. Ancak gündelik hayatın tutsağı olmamak, bir adım daha ileriye gitmek demektir. İçsel özgürlüğümüzü ve dışsal çevremizdeki hayatı daha derinlemesine anlamamıza, küçük anlarda hafifliğe erişmek, büyük anlamlar bulmak demektir.


Bu tür bir yaşam gündelik hayatın bize getirdiklerinden, sorumluluklardan ve rutinden kaçmak değildir, onu bir şekilde dönüştürmektir. Küçük bir anın değerini bilmek büyük bir fark yaratabilir. Çayınızı, kahvenizi yudumlarken etrafınızdaki dünyanın sesini duyabilir, birkaç derin nefes alarak vücudunuzun farkına varabilirsiniz. Bazen durmak daha derin bir şekilde bakmamızı sağlar. Kendimizi kaybetmeden yaşamı tüm çıplaklığıyla kucaklamak dileğiyle.

 
 
  • Yazarın fotoğrafı: Cemile Togay
    Cemile Togay
  • 1 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Kas 2024

Hayata dair neleri unuttuk? Neleri dışarıda bıraktık?


Hayat küçük anların toplamıdır. Kimi zaman görmek için durup bakmayı gerektirir. Birçok şeyi unuttuk, geride bıraktık, gözden kaçırdık… Ancak hayatı derinlemesine yaşamak için bu kaybolan anları hatırlamak ve yeniden keşfetmek gerekir. Zaman zaman sadece ilerlemek, başarıdan başarıya koşmak, ulaşmak istediğimiz hedefe gitmekle meşgulüzdür. Oysa hayat varılacak bir nokta değil, yolda öğrendiklerimiz, keşfettiklerimizdir. Her an bize yeni bir bilgi sunar. Bazen bunlar hayatın en kıymetli yanlarıdır bazen de en basit olanlarıdır.


Bağlantılar kurmayı unuttuk. Fakat insan yalnızca sözcüklerle değil anlarla da birbirine bağlıdır. Hem de sıkıca. Göz göze bakmak, sessizce yan yana oturmak, gerçekten nasıl olduğunu sormak veya ortak bir gülüşte buluşmaktır çare. Unuttuğumuz şey belki de birbirimizin ruhunu hissetmek, insan olmanın özüne inmektir.


Kendimize karşı daha nazik olmayı da unuttuk. İçimizdeki eleştirmen bazen o kadar güçlüdür ki geçmişin hatalarını taşımaktan bugüne gelememiştir. Ama insan hataları ile büyümez mi? Kırgınlıklarımızı kabul etmeyi, geçmişteki hatalarımıza şefkatle bakmayı unutuyoruz.

Aslında unuttuğumuz o kadar şey var ki kendimize dair, yaşamaya dair. Bir an için durup düşündüğümüzde, hızla akıp giden zamanın içinde durup nefes aldığımızda, unutulmuş ama çok değerli olan o küçük şeyleri hatırladığımızda hayata doğru bir gözle bakabileceğimizdir.

 
 
bottom of page